Saygıdeğer Berkay'ın Yeri okurları yeni yine yeniden bir film incelemesi ile karşınızdayım. Bu yazımda Emir Kusturica'nın Altın Palmiye ödüllü filmi Underground'u inceleyeceğim. Bu filmi seçmemin nedenleri kısaca ödül almış olması,balkan insanlarını ve kültürünü sevmem olarak özetlenebilir. Filmin uzunluğu yaklaşık 3 saat fakat akıcılığı güzel bir seviyede olduğu için çok büyük bir problem olmuyor. Benim uzun bir film izlerken yaşadığım en büyük problem sürekli bir yerde sabit bir şekilde oturuyor olmak. Fiziksel olarak yorucu bir durum olabiliyor film izlemek bu yüzden. Neyse lafı gereksiz yere uzatmadan filmden benim gözüme çarpan noktaları inceleyelim
Öncelikle filmin müzikleri inanılmaz neşeli ve balkan insanının ruhunu yansıtıyor. Ben zaten oldum olası "çigan" kültürünü seven biri olduğum için Balkan ezgilerini dinlemek çok hoşuma gidiyor. Dünyanın her yerinde bu kültüre ait izler görebiliriz. İspanya'da ki flamenko kültürü veya Romanları örnek gösterebiliriz. Bu insanların yaptıkları müzikler hep bir samimiyet ve doğallık içeriyor bana kalırsa. Bu doğallık da filmi daha samimi ve sıcak bir hale getiriyor. Filmin görüntülerinde hep bir puslu hava var. Aynı puslu hava Tony Gatlif'in filmlerinde de var ve bence Emir Kusturica ve Tony Gatlif'in filmlerinde bir çok benzer öge kullanıyorlar. Emir Kusturica'nın izleyeceğim filmlerinin arasında Time of the Gypsies var ve büyük ihtimalle o film bu ögelereden çok daha fazla içeriyordur diye düşünüyorum. Yeri gelmişken Tony Gatlif'in flamenko müziği merkezine aldığı Vengo filmini ve Swing filmini izlemenizi kesinlikle öneririm. Bu filmleri izlediğiniz zaman ne dediğimi çok daha iyi anlayacaksınız.
Film aslında iki yakın arkadaş üzerinden milletlerin birbirinden nasıl uzaklaştığını ve savaşların çıkma sebeplerinin ne olduğunu inceliyor. Almanya'nın Yugoslavya'yı bombalaması sonucu yer altına giren Blacky filmin sonunda kendini en yakın arkadaşı Marko'yla farklı cephelerde buluyor. Farkı cephelerde olmalarının sebebi de Yugoslavya'nın dağılmış olması. Yerin üstündeki yaşam hep yalanlarla ayrılıklarla ve aldatmayla dolu. İnsanlar hep bir rekabet peşinde. Yeraltında kalan insanlar dünyadaki bu olayların hiç birinden etilenmiyorlar ve farklı bir yaşamları var. Yealtında yaşayan insanlar küçük bir Yugoslavya sayılabilirler. Aynı çok ulusluluk yapısı oradaki insanlarda da var. Fakat kavga etmeleri savaşmaları için gereken nedenler yerin üst tarafındaki aldatmacayla dolu dünya tarafından sağlanıyor. Yer üstündeki dünyada filmler , tarihi bilgiler hep bu anlayışa hizmet ediyor. Filmin içinde çekilen filmi abartılı bir milliyetçilikle çekilmiş Çanakkale filmlerine benzetebiliriz. Aynı şekilde Marko'nun işine geldiği için Blacky'i ölü bir kahraman olarak tanıtması da tarihi çarpıtmak olarak nitelendirilebilir. Filmde Marko'nun " A war is no war until the brother kills his brother." repliği tüm dediklerimi doğrular bir nitelik taşıyor. Filmin sonunda bütün karakterler öldüğü zaman bütün insanlar çok keyifli bir şekilde eğlendikleri bir sahne görüyoruz. Ölümü bir barış ve huzur olarak yorumladığını düşünüyorum Emir Kusturica'nın. İnsanlar öldükten sonra eşit bir konuma gelirler ve aynılaşırlar. İnsanları birbirinden ayırmaya söylemler de yardımcı olur. Blacky film boyunca sevmediği herkesi faşist ilan edip ayrıştırıcı bir dil kullanıyor. Aynısını bütün siyasi fraksiyonlar günümüzde birbirine yapıyor. Eğer onlardan değilseniz kesinlikle bir faşistsiniz.
Film hakkında daha fazla konuşabilmek için tarih bilgisi de gerekiyor biraz o yüzden çok derin bir incleme yazamadım. Fakat filmi mutlaka izleyin. Komik ve mesajlarla dolu bir film. Ben izlerken eğlendim. İnceleme hakkında yorumlarınızı ve sizin film hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek isterim. Başka bir incelemede tekrar karşılaşmak üzere...
kardeşim kusura bakma ama sen bunu çok yanlış anlamışsın.
YanıtlaSilberbat bir yorum
YanıtlaSil