Barry Lyndon özetle 18. yy İngiltere'sini ,savaş ortamını ,Redmond Barry adlı bir gencin Barry Lyndon'a dönüşümünü dönemin sosyal yapısıyla harmanlayarak işleyen bir film. Film öncelikle gerçekten uzun bir film (3 saat 4 dakika) ve bu uzunluğun yanında hikayenin işlenişi de gerçekten yavaş. Yavaşlığa rağmen merak duygusunu korumayı başarmış Kubrick bence filmde. Film yavaş geçse dahi kendini izlettiriyor. Bu yüzden boş bir zamanda dikkatlice izlenmesi gereken bir film bence.
Filmin görüntülerine değinmek istiyorum öncelikle .Filmin ilk sahnesinden son sahnesine kadar Kubrick bizi aynı 2001 filminde olduğu gibi müthiş manzaraları sinema perdesine başarıyla yansıtmış. Bu müthiş manzaraları gerçekten inanılmaz uğraşılmış dekorlar ve kıyafetlerle birleştirmiş. Ben filmi izlerken kendimi filmin geçrekten 18.yy 'da çekildiğine ikna etmiş bir haldeydim. Filmde hiç yapay ışık kullanılmamış. Filmi izlerken mumla aydınlatılmış ve çekilmiş bir çok sahne görüyoruz. Kubrick bunun gibi sahneleri çekmek için çok özel bir mercek kullanmış . Bu mercek NASA'nın özel olarak Apollo ay görevi için üretilmiştir ve ışığı yakalama özelliği güçlüdür. Kubrick gerçekten burada müthiş bir iş yaparak bu merceği filmde kullanmış ve bence bu filme ekstra otantiklik katmış. Sadece bu detaydan bile Kubrick 'in ne kadar detaycı ve yaptığı işi önemseyen bir yönetmen olduğunu görebiliyoruz..Filmdeki müziklerden zaten özellikle bahsetmeye gerek yok bence. Dikkatli bir şekilde izlediğim 3. Kubrick filminde anlıyorum ki Kubrick filmlerinde müzikleri inanılmaz özenle seçiyor. Özellikle Shining filminde müzikler izleyicinin ruh halini hızlı bir şekilde değiştiriyor. Müzik zaten insanın duygularına dokunan çok müthiş bir araç. Filmlerde güzel ve temaya uygun müzikler seçmek de izleyiciyi filme bağlayan bir araç. Müziğin etkili şekilde kullanımını bu filmde de görüyoruz. Tüm bu detaylar birleşip gözümüze ve kulaklarımıza adeta şölen yaşatıyor. Tüm bu emekler de tabii ki ödüller olarak geri dönüyor. Filmin kazandığı ve aday olduğu ödüllere bakmak için : Imdb - Awards
Film boyunca dönemin İngiltere'sinde hiyerarşinin izlerinin çok net bir şekilde görüyoruz. Filmin başında zenginlerin krala bağlılığını göstermek için Fransızlara karşı ordular kurduğu gösteriliyor. Sadece bu cümleden bile bu hiyerarşinin başında İngiltere kralının olduğunu , paranın bu hiyerarşinin oluşmasında ve yerlerin belirlenmesinde önemli bir rolü bulunduğunu çıkarabiliriz. Asker olmak ise para ve rütbe için yapılan bir iş. Yüzbaşı Quinn askerliğin ona getirdiği hiyerarşik üstünlüğü kullanarak , Raymond'un hoşlandığı kadını kolayca elde edebiliyor. Bu öyle bir hiyerarşi ki bütün şartların eşit olması gereken bir düelloda bile yüzbaşının öldürülmesi engelleniyor. Raymond yüzbaşının yanında sıradan bir köylü sadece, o yüzden yapabileceği hiç bir şey yok. Raymond düello sonrası aklanmak ve para için askere gitmeyeye karar veriyor. Askerde savaşlarda askerler çok kolay bir şekilde ölüyorlar fakat Raymond ön saflarda olmak yerine film sırasında hep kendinden üst rütbedeki insanların hayatlarını kurtarmaya çalışırken buluyor kendini. Bu da onun hem para sahibi olmasına hem de rütbe olarak yükselmesine yardımcı oluyor. Asker olarak geçirdiği dönemde kocası savaşa giden güzel bir kadınla sevişme şansını da büyük oranda askerliğin getirdiği güç sayesinde buluyor. Geçirdiği iki askerlik dönemi sonucunda onu casusluk yapmak üzere Mösyö Balibari'nin yanına gönderiyorlar. Biraz da duygusal olan Raymond Balibari'ye bu durumu açıklayıp onun yanına sığınıyor. Yine bu hiyerarşiyi istediği gibi kullanıyor. Mösyö Balibari hiyerarşik katmanlarda gerçekten üst düzey bir isim bu yüzden Prusya'nın bir hedefi oluyor. Mösyö ,Raymond'u adeta yanına alıp sahipleniyor bir baba gibi . Bu kapsamda baba oğul ilişkisi de bir hiyerarşi gibi düşünülebilir. Mösyö ile birlikte biraz da "hileyle" para ve ün sahibi olmaya başlıyor Raymond. En sonunda bu durumu güzel ve üst sınıfın mensubu olan bir kadınla ,Lady Honoria Lyndon ile, evlenmek için kullanıyor. Raymond kendi geçmişinden kurtulmak ve Lyndon soyadının avantajından faydalanabilmek için adını Barry Lyndon olarak değiştiriyor. Buraya kadar anlattığım kısım filmin Barry Lyndon için iyi giden kısmıdır.
Filmin buraya olan kadar kısmında psikolojik olarak genç, köylü, yağız bir delikanlı olan Raymond Barry tüm bu yaşadıklarından sonra sonradan görme , kendinden emin ve karakteri biraz daha oturmuş Barry Lyndon'a evriliyor. Yaptığı evlilik sonrası filmin başındaki tüm saflığını kaybedip ,hiyerarşinin kazananı olarak ona gelen yeni renkli ve hareketli dünyanın keyfini çıkarıyor. Evlendiği kadın zaman zaman geri planda kalıyor ve paranın ona getirdiği kadınlarla daha çok zaman geçiriyor. Barry'nin bu hiyerarşiyi bir baba olarak kabul ettiremediği çok önemli biri var o da Lady Lyndon'un erkek çocuğu Lord Bullington. Bir sahnede Lord Bullington , Barry'e baba demeyi reddettiği için şiddetle cezalandırılıyor. Bu Barry Lyndon'un kendi otoritesini Lord Bullington'a belkide askerden öğrendiği bir yöntem olan şiddetle dayatmaya çalışıyor. İlerleyen zamanlarda Lord Bullington büyüyüp bu işkenceye karşı çıkmaya başlıyor ve bunun yanında sevmediği üvey kardeşine karşı Barry'nin kullandığı şiddetle tepki veriyor. Barry Lyndon filmin ikinci bölümünde bu sonradan zengin ve güçlü olmanın getirdiği faydaları güzel yönetemiyor. Barry Lyndon'un Lyndon soyadını taşıması dışında kendi başına herhangi bir gücü yoktur. Eşinin ölmesi durumunda mirasın tamamı Lord Bullington'a gideceğinden ve beş parasız başladığı noktaya geri döneceğinden bir ünvan arayışına giriyor. Barry'nin sapkın tavırları en son yine bir şiddet patlaması olarak Lord Bullington ile kavga etmesiyle sonuçlanıyor . Bu kavga zaten bütün gücü aslında yapay bir şekilde kazanan Barry'in hem ekonomik olarak hem de sosyal statü olarak düşüşüne neden oluyor. Bunun üstüne onun sözünü dinlemeyip hediye aldığı ata tek başına binmeye çalışan çocuğu hayatını kaybediyor. Bir süre sonra Lord Bullington durumları düzeltmek üzere geri geliyor ve Barry ile düelloya tutuşuyorlar. Barry düello sırasında merhamet gösterip Lord Bullington'a ateş etmiyor. Bunu son bir merhamet üzerinden saygı dayatması olarak görebiliriz fakat genç ve ateşli olan Lord Bullington bu otoriteyi kabul etmediğini gösterircesine Barry'i bacağından vurarak bütün serüveni bitiriyor. Buradan aslında yapay bir şekilde kazanılmış bir gücün aslında çok da anlamı olmadığını görebiliyoruz. Hiyerarşinin basamaklarını atlamak aslında hiç de kolay değil. Kazanılan güç eğer aile bağları gibi güçlü ve herkesçe kabul edilebilecek bir zemine dayanmıyorsa tükenmesi kısa sürüyor. Bu yüzden bu hiyerarşi içinde doğan insanlar o hiyerarşiden kendilerine bir çıkış yolu bulamazlar ve kaderleri onlar daha doğmadan belirlenmiştir. Bunu günümüz dünyasına da benzetebiliriz. Kapitalist dünya her ne kadar bize fırsatlar dünyası gibi gözükse ve bize her şeyi başarabilceğimizi söylese dahi durum gerçekte öyle değildir. Bu durum sadece bir ilizyondan ibarettir. Doğduğun ve yaşadığın yer büyük oranda şimdi bile insanların kaderini büyük oranda belirler. Barry Lyndon gibi istisnalar her zaman olabilir fakat o istisnalar için bile gerçek Barry Lyndon'un filmin sonunda bacağının kesilmesi ve tüm gücünü kaybetmesinden ibarettir.
Filmin son karesinde bir söz geçiyor " Adı geçen karakterler III. George'un zamanında yaşadı ve kavga etti. İyi ya da kötü ,yakışıklı ,çirkin,zengin ya da fakir.. Artık hepsi eşit."
Ölüm de bir eşitliktir. Bu eşitliği artık hepsi öldü ve tüm olaylar çok anlamsızlaştı ve anlamı kayboldu olarak anlayabiliriz. Ya da artık somut olarak sınıflanmış bir toplum yapısında uzaktan bir yerdeyiz ve insanlık olarak daha eşitlikçi bir toplum yapısına evrildik diye düşünebiliriz. Bana kalırsa gerçek birinci yoruma daha yakın .
Bir incelemenin daha sonuna geldik. Elbette inceleyemediğim kısımlar ,atladığım önemli noktalar olacaktır. İnceleme hakkındaki düşüncelerinizi benimle paylaşmaktan çekinmeyin. Umarım yazdığım bu yazılar size film hakkında yeni bir bakış açısı katıyordur. Bir sonraki incelememde görüşmek üzere...
Editör: Ferhat Ozan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder