18 Haziran 2017 Pazar

Il Conformista Film İncelemesi

Yaklaşık üç aylık bir aranın ardından bloga yazı yazmak için tekrar fırsat bulabildim. Gerek yazmak için "doğru" filmi bulamamaktan ,gerekse zaman bulamamaktan dolayı blogumu ilk defa bu kadar uzun süre yazısız bıraktım. Il Conformista ya da The Conformist , The Last Emperor ve The Last Tango In Paris'den sonra sonra izlediğim üçüncü Bertolucci filmi. Bertolucci filmlerinde görüntü yönetmenliği oldukça ön planda diyebilirim. Bertolucci izlediğim üç filmi için de Vittorio Storaro ile birlikte çalışmış ve bunun etkisi oldukça hissedilebiliyor. Ünlü yönetmenlerin başarılı filmlerini genelde benzer ,çalışmaya alıştıkları ekiplerle birlikte yaptığını görüyoruz aslında.


İlk sahnesindeki ışık hilelerinden itibaren filmde görselliğin inanılmaz etkileyici olduğunu söyleyebiliriz. Marcello'nun mağara alegorisini anlattığı sahnede pencereyi kapatmasıyla atmosferin oldukça değişmesi ve gölgeler üzerinden canladırması ya da profesörün öldürülmesi sırasındaki ormandan gelen ışık hüzmesi gibi benzer bir çok ışık oyunu izlerken bana oldukça keyif verdi. Filmin görüntü yönetmenliği o kadar başarılı ki bir kısım insan bunun filimin anlattığı şeylerin önüne geçtiğini düşünüyor. Film üzerine eleştirileri okuduktan sonra filmin planları içine gizlenmiş alt metinler konusunda gözüm biraz daha açıldı diyebilirim. Yani aslında sahneler görsel güzellikleri ile birlikte bizlere mesajlarını da üstü kapalı bir şekilde iletiyorlar. Örneğin dans sahnesinde Marcello'nun topluluk tarafından kişiliksizleştirilmesi resmedilmiş diyebiliriz. 


Film adı üstünde conformist bir insan olan Marcello'yu anlatıyor ve bunu anlatırken toplumsal eleştiri yapmaktan da kaçınmıyor. Türkçe'de direk karşılığı olmayan conformisti kısaca gözümü kaparım vazifemi yaparım olarak tanımlayabiliriz. Bu kişiler bulundukları durumlara uyum sağlamayı kendilerine ülkü olarak belirlemişlerdir. Conformist insanlar bulundukları kabın şeklini alan sıvılardan farksızdırlar. Örneğin bir devlet memuru olmak ve memurluğun varlığını sürdürebilmek büyük ölçüde conformist bir hayat sürdürür. Eğer conformist olmak yerine size dayatılanlara, bu bozuk düzene karşı gelirseniz ,mesela açlık grevine başlamak buna örnek olarak gösterilebilir, düzen sizi yok edebilmek için elinden geleni yapar. Marcello'nun film boyunca kendi ile iç çatışmasını izliyoruz aslında. Marcello devletin önemli bir ajanıdır ve insan olarak hissettikleri onun normalleşme ve uyum sağlama durumuna zorluk çıkarmaktadır. Marcello ajan olmadan önce bir insanı öldürebileceğini belki aklının ucuna bile getirmemişti. Kimseye zarar vermeden yalnızca bilgi toplayacak ve parasını kazanıp herkes gibi normal bir hayat sürecekti. Fakat ona verilen suikast göreviyle birlikte Marcello'nun altına girdiği vicdani yük artmaya ve onu zorlamaya başlamıştır. Üniversitede dersine girmiş ve sevdiği hocalarından birini öldürmek onun için bile fazladır. Belki tanımadığı ve değer vermediği bir insan olsaydı bu iş onun için daha kolay olabilirdi. Bu durum Hitlere zamanında veren insanların  kendilerini tarihin en kanlı katliamlarının bir tanesinde bulacaklarını tahmin edememeleri ve sonrasından pişman olmalarıyla paralellik taşıyor. Filmi izleyenlerin bildiği gibi filmin sonunda Marcello cinayeti kendi işlemek yerine başkalarına işletiyor. Böylelikle yükün altından kalktığına ve ahlaki bir sorumluluk altına girmediğine kendini ikna etmeye çalışıyor. Fakat hepimizin bildiği gibi profesör ve eşinin öldürülmesi doğrudan Marcello yüzündendir. Bu durumu et yiyen insanların endüstriyel hayvancılığa olan etkilerine benzetebiliriz. Hepimiz hayvanların vahşice katledilmesine göz yumuyoruz çünkü statüko onu gerektiriyor ve et yemek şu an bizim için en rahat olan durum. Marcello İtalya'da faşist yönetimin devrilmesinin ardından da doğrudan bir anti-faşist olma kararı alıyor çünkü eğer onun faşist bir ajan olduğu anlaşılırsa bu durumdan zarar görecek.


Bunun yanında filimin uyumluluk yönü cinsellik üzerinden de vurgulanıyor. Marcello normal bir insan olabilmek için yemek yapıp,seks yapabilen bir eş ile evlenmesi gerektiğini düşünüyor. Fakat bunları yaparken filmin başında ve sonunda Marcello'nun eşcinsel eğilimini çok rahat görebiliyoruz. Bu noktada Marcello conformist biri olurken kendi benliğinden de vazgeçmiş dolayısıyla kendi varlığı toplumun normları üzerinden tanımlamış oluyor. Böyle insanların hayatta mutlu olabilmesi mümkün değildir. Toplumun baskısını daima üzerinde hissetmek kendine özgü olanı yaratmayı engelleyen bir durumdur. Bu durum tek tipleşmeyi doğurur ve faşizan yönetimlerin en çok istediği durumlardan biridir. Tek tipleştirme öncelikli olarak çocuklara verilen eğitimden başlanır . Örneğin Türkiye'de çocuklara verilen militarist , milliyetçi ve islami eğitim çocukları güçlü bireyler yapmak yerine onların daha kolay yönlendirilebilir bir topluluk haline gelmesini sağlıyor. Fakat filmde görüyoruz ki  Marcello'nun çocuğu masada duran yeşil elmaların içindeki tek kırmızı elmayı seçerek gelecekteki nesiller adına bir umudun olduğunu bize gösteriyor. Kültürlerin evrenselleştiği ve birbirine karışmaya başladığı günümüz dünyasında artık gençler daha çok soru soran bireyler haline geliyorlar ama bunun yanında bir kısmı da onlara verilen eğitim tarafından zehirlenmeye uğruyor. Her şeyi de gençlerden beklemek aslında tamamen bir conformist bakış açısı aslında. Problem yükü toplumun büyük bir kısmına paylaştırılmadığı sürece genç nesiller çoğunluğun demokratik zulmüne uğrayıp başka genç nesillere ümit bağlamaya devam edeceklerdir. Bu noktada bugünlerde yapılan adalet yürüyüşü önemli bir adımdır ve devamının gelmesi gerekmektedir. Okuduğum bir yazıda devrimi cesurlar değil korkaklar diyordu. Biz bunu filme uyarlayalım ve yazıyı da böyle bitirelim: Devrimi cesurlar değil conformistler yapar!