17 Nisan 2016 Pazar

Eyes Wide Shut Film İncelemesi

Son 1-2 ayda yaklaşık 5-6 tane Stanley Kubrick filmi izledim. İzlediğim hiçbir filmi beni Eyes Wide Shut kadar etkilemedi. Farkındayım film eleştirmenliği yapmak basit bir iş değil. Özellikle de Kubrick gibi usta yönetmenleri eleştirmek, onların anlattığı şeyleri anlamaya çalışmak ve yorumlamak aynı şekilde ustalık gerektiriyor. Bu yüzden Shining üzerine bir eleştiriyi filmi izlediğim halde yazmadım. Fakat Eyes Wide Shut beni inanılmaz sürükledi ve bende uyandırdığı duyguları sizinle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle filmin kamera çekimlerinden bahsetmek istiyorum. Film boyunca kesik kesik sahnelerden çok sürekli bir takipçi kamera gördüm. Tekniğin ne olduğunu anlamak için eğer izlediyseniz The Revenant'ın savaş sahnelerini aklınıza getirebilirsiniz. Kamera oyuncuyla beraber ilerledikçe ben de o sahnenin içinde ilerliyormuşçasına izliyorum filmi. Kameranın kullanımı gerçekten inanılmaz değiştiriyor hikayenin izleyiciye aktarılışını. Özellikle Alice'in William'a , subaya duyduğu cinsel çekimi anlattığı ve gülmeye başladığı sahne var. Tam o sırada ekranın hareketi Alice'in vücut diliyle inanılmaz bir uyumdaydı. Filmin kareleri de muhteşem partiden tutun ayin sahnesine. Gerçekten görsel bir şölen var filmin içinde. Ayin sahnesinde maskelerin gizeminden ve korkunçluğundan etkilenmemek mümkün değil.

Filmin müzikleri yine ve yine inanılmazdı. Kubrick kullandığı müziklerle izleyiciye filmi yaşatmayı çok iyi biliyor. Filmin ayin kısmında sadece 3-4 notadan oluşan çok basit bir ezgi kullanıyor. Tek kelimeyle inanılmaz. Yani buna müziğin gücü mü demek lazım yoksa Kubrick'in ve müzik seçiminde etkisi olan insanların dehası mı desem bilemedim. İşte bu da bahsettiğim ezgi György Ligeti: Musica Ricercata II: Mesto, Rigido e Cerimonale . Bana kalırsa bu ezgi kendi içinde bir bilinmezlik durumu yaratıyor. Detaysız sade ve tedirgin edici bir havası var ama bana hisettirdiği duygu bilinmezlik üzerinden bir gerilim. Zaten hissetmemiz gereken şey de tam olarak bu. William kendini öyle garip bir ortamda buluyor ki ben bile adamın yerine korktum bilgisayarın başında.  Filme hepimizin hayatında bir yerinde kesinlikle duymuş olduğu bu güzel valsle Dmitri Shostakovich - Waltz No. 2 başlıyoruz. Müziklerin hepsine tek tek ayrıca değinmek mümkün özellikle de ayin sırasında çalan diğer bütün mistik müziklere. Fakat ben artık filmin olay öyküsüyle ve anlatmak istediği şeylerle biraz daha fazla ilgilenmek istediğim için burada kesmek istiyorum.

Filmin başında mutlu bir çiftin çok lüks bir partiye davet edildiğini görüyoruz. O partiye davet edilmelerinin nedeni William'ın partiyi veren çiftin doktoru olması aynı zamanda. Filmin ilk anından beri William'ın doktor kimliğini kullanarak sürekli bir şekilde insanların güvenini kazandığını görüyoruz. Doktor olmak öyle bir meslek ki bir insanı bütün çıplaklığıyla görüp,bunu profesyonel bir açıdan incelemen gerekiyor. Hastayla aranızda bir mahremiyet oluşuyor. Yani bir noktada doktor olmak çok şey biliyor olmak ama mahremiyeti korumak olarak da değerlendirilebilir. Partide William'ın koluna giren iki tane manken de siz doktorlar çok şey biliyor gibi görünüyorsunuz demesi de buna hitaben bir konuşma olabilir. Doktora herkes güveniyor ve herkesin ihtiyacı bir şekilde oluyor sınıf ayrımı olmaksızın. Eğer zengiseniz evinize geliyor değilseniz siz onun ofisine gidiyorsunuz. Herkeste değişmeyen tek şey güven duygusu. Doktor bu sayede kimliğini gösterdiği her yerde bir güven oluşturuyor. Piyanist arkadaşının ev adresini öğrenirken doktorluğunu kullanıyor. Aynı arkadaşını oteldeki resepsiyona sorarken yine doktor kimliğini kullanıyor. 

Bu doktorun gözünden kaçırdığı şey o da kendi evliliğinin aslında pek de iyi gitmiyor oluşu. Bu gidişatın temelini ise Alice'in içinde subaya karşı duyduğu inanılmaz cinsel istek oluşturuyor. Öyle bir istek ki bütün evliliği ve çocuğunu bir anda silmek bile çok büyük problem değil gibi gözüküyor. Alice içindeki bu duyguları anlattıktan sonra William adeta öç almak istercesine yeni arayışlar içine giriyor. Burda ve partideki mankenler-william & sandor szavost-alice arasındaki flörtleşmeler ile Kubrick bize evlilik ve sadakat kavramlarını tartıştırmak istiyor. Günümüz modern toplumunda evliliğin birincil anlamı sadakattir bana kalırsa. İnsanlar artık sevişmek için evlenmek zorunda değil. Aynı evde uzun seneler yaşayıp ardından ayrılabiliyorlar.Fakat insan doğası sadakatli bir tutum sergilemeye uygun mu acaba? Bana kalırsa koşullar oluştuğu takdirde cinsel çekime karşı koymak gerçekten zor bir durum. Fakat zaten ilişkileri ve evliliği güçlü , güzel kılan şey tüm bu caydırıcı etmenlere rağmen devam ettirebilmektir. Öbür türlü evlenmenin ya da ciddi ilişki içine girmenin pek anlamı yok. Eğer Alice gibi güzel bir kadın veya William gibi yakışıklı biriyseniz egonuz çevrenizdeki insanlar tarafından çokça okşandığı için bu durumu gerçekleştirmeniz çok daha zorlaşıyor. Alice'in itiraflarından sonra William içindeki insanı dürtülerin hepsini serbest bırakıp bir rövanş alma girişimine giriyor ve kendini dünyanın en garip grup seksinin ortasında buluyor. Zenginlerin ne kadar marjinal olabileceğini görüyoruz. Her meyveyi yedin bir tek ayinli grup seks yapmak kalmıştı gerçekten. William'ın kafasındaki aldatma konsepti düşündüğünden çok daha ileriye gidiyor ve bu ortam William'ın üstüne gelmeye başlıyor. En sonunda William'ın o ortama ait olmadığını anlayıp bir düzmeceyle gönderiyorlar. Benim özetle tüm bu konuşmalardan ve sahnelerden anladığım şey cinselliğin kontrol altına alınması çok zor bir dürtü olması. Bazen cinsel dürtüler bizim elimizde bile olmuyor. Elimizde olmadığı gibi cinsel dürtülerin insanlara yaptırabileceği şeylerin bir sınırı yok. Zaten devasa ayinli orgyden daha marjinal ne yapılabilir aklıma gelmiyor açıkçası. 

Filmde değinilen başka bir nokta bir şeyi yaşayıp yaşamamanın çok da önemli olmayışı denebilir. Alice sadece aldatmanın hayalini kuran ve bunu rüyalarına yansıtıyor. William ise fiilen bir aldatma girişimine girip başarısız oluyor. Filmin en sonunda Alice tüm bu olaylardan sağ kurtulduklarıyla yetinmeyi kabul ediyor. Rüyalar bilinç altımızın bir yansıması ve belkide en derindeki şeyleri bile gün yüzüne çıkarabiliyorlar. Rüyalar bizim daha önce düşünmediğimiz bir şeyi bize göstermez. Bu yüzden aslında rüyada aldatıp bundan zevk almakla gerçekte aldatıp zevk almak arasında pek de fark yok. Bu yüzden aslında William ve Alice eşit derecede suçlular diyebiliriz. 
(Gif'i koyarken bile hala tüylerim ürperiyor inanılmaz film gerçekten)

Film hakkında değinemediğim ve kasten değinmediğim bir çok nokta var. İncelememi burada bitirmek istiyorum. İnceleme yazmanın zorluğundan yazının başında bahsetmiştim zaten. Özetle filmi inanılmaz beğendim ve eğer okuyanlardan izleyen olursa daha ileri tartışmaları , şifreleri ,detayları tartışabiliriz. Belki ileride daha kapsamlı bir yazı yazmayı da düşünebilirim ama şu an için bu kadar yazmayı yeterli görüyorum. Yorum yazmaktan ve film hakkında tartışmak için bana yazmaktan çekinmeyin. Bir sonraki incelememde görüşürüz :)

EDIT: Biraz zamanınızı ayırır ve İngilizce okumaya üşenmezseniz bu yazıyı da okuyun derim : http://www.indelibleinc.com/kubrick/films/ews/reviews/harpers.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder