6 Temmuz 2016 Çarşamba

Full Metal Jacket Film İncelemesi

SIR HI SIR!! Bu yazımda Stanley Kubrick'in en temelinde Vietnam Savaşı'nı konu aldığı ama bir savaş filmi olmak yerine savaşın insanlar üzerindeki etkisini inceleyen Full Metal Jacket ile karşınızdayım. Yazıyı okumadan şimdiden uyarmak istiyorum. Eğer askerlik kurumunu en az Celal Şengör kadar seven , vicdani red hakkını kullanmak isteyenleri vatan haini olarak gören insanlardansanız bu yazım sizlere kesinlikle hitap etmeyecektir. Filmimiz IMDb Top 250 listesine göre 86. sırada bulunuyor. Belirttiğim gibi bu filmi eğer izlemediyseniz beklentiniz savaşın aksiyon yönünden uzak olmalı. Elbet filmin içinde çatışma sahneleri var ama benim ilgileneceğim kısımlar genel olarak onlardan bağımsız.

Filmin müzikleri Vietnam savaşını konu alan müziklerdi. >>Soundtrack Listesi<< Müzik seçiminde başarılı olan Kubrick bu filminde klasik müzik kullanmak yerine böyle bir tercihe gitmiş. Bu durum bence müziklerin filme olan etkisini azaltmış diyebilirim. Müziklerin savaşı konu alıyor olması bizim Vietnam savaşını eleştiriyor olduğumuz algısını da güçlendiriyor diyebiliriz. Her ne kadar tarih bilgim çok iyi olmasa da özellikle Forest Gump'dan hatırladığım hippilerin müziği kullanarak savaşa karşı yürüdüğünü biliyorum. Yani aslında savaş karşıtı konserler zamanında barış sever insanları toplamanın aracı haline gelmiş. Bu açıdan aslında müziklerin duygusal bir etki bırakması yerine daha filmin içeriğiyle bağlantılı müzikler kullanılmış. Müziğin insanların hayatlarında,düşüncelerinde ne kadar etkili olduğunu bir kez daha hatırlamış ve görmüş oluyoruz.


Filmi bana kalırsa savaşa hazırlık ve savaş sırası olarak iki bölüme ayırmamız gerekiyor. Her iki bölümün de kendi içinde farklı mesajlar verdiğini düşünüyorum. Film askere alınan insanların kişiliklerinin yok edilmesinin ilk aşaması yani saç tıraşı ile başlıyor. Askerlik kurumunda insanlar bütünün bir parçası yapılmaya çalışılır ve bireysellikleri yok edilir. Hepsi aynı üniformayı giyer. Askerlerin kendi düşünceleri yoktur. Her zaman hiyerarşide üstte olan haklıdır. Üstüne itaat en önemli kuraldır çünkü eğer askerlik kurumu gibi çok kişiyi barındıran bir topluluğu kontrol etmek koşulsuz itaat söz konusu olduğunda gerçekleşir. Saç traşından sonra dazlak erkekler ordusunu görüyoruz. Bu dazlak erkekler topluluğuna sadece izin verildiğinde konuşabilecekleri ve eğitimi geçene kadar insan bile olmadıkları söyleniyor. Askerlerin verdikleri cevaplar bile kalıp halindedir: Sir! Yes! Sir! Siyahi biri komutan tarafından kendine konan "kar topu" lakabına itiraz edemez. Bu itaatkar sürü kendilerine yapılan her türlü haksızlığa ,ayrımcılığa gözlerini kapatmak zorundadırlar aksi takdirde sonları askeri mahkemedir. Askerlik kurumunun aykırı bir gülümsemeye dahi tahammülü yoktur.


Filmde askerlik ile ilgili gösterilen ikinci detay askerliğin ataerkil ve seksist bir kurum olmasıdır. Bunu ilk olarak Çavuş Hartman'ın askerlere söylediği seksist söylemlerde görüyoruz:"Do you suck dicks?" "Good night ladies!" İkinci olarak da seksist söylemler askerlerin koşuları sırasında söylediği şarkılara konu oluyor. Daha sonrasında ise askerlerin silahlarına kadın ismi vermesi ve onlarla yatılması söyleniyor. "I don't know ,but I've been told Eskimo pussy is mighty cold." Burada da kadının erkeğin malı olması göndermesi var bana kalırsa. Askerlik erkekliğin kanıtlandığı bir yerdir. Türkiye gibi muhafazakar ülkelerde askerliğini yapmayan insan tam erkek sayılmaz ve evlenemez bile. Eğer kilolu biriysen ve eğitimlerde başarısız oluyorsan tam erkek değilsin. "This is my rifle, this is my gun" şarkısı eşliğinde penis avuçlama ritüeli de silah ,penis ve erkeklik üçgenini yaratıyor.


Askerliğin insanları aynılaştırması dışında yaptığı diğer şey onları ruhsuzlaştırması ve vicdanlarından uzaklaştırmasıdır. Askerlere eğitim sırasında onların birer katil oldukları ve oraya "düşmanları" öldürmeleri gerektiği dayatılır durur: "We kill everything we see."  "What makes the grass grow? -Blood , Blood,Blood!!" Kısacası askerlere dayatılan eğitim onları duygusuz itaatkar birer öldürme makinesi haline getirmektir. Öyle ki filmin ikinci bölümünde bu duyguları alınmış askerler Vietnamlı sivillere ateş etmekten zevk alır hale gelmiştir. Bütün insancıl duygularından uzaklaşmıştır bu insanlar. Bu yaratım işleminde ikna ediciliği arttırması,korkuyu azaltması ve insanları bütünleştirmesi için gerek dini gerekse milli duygular kullanılır. "Marines die ,but Marine Corps live forever. That means you live forever." Bu cümleler beyin yıkamanın ne düzeyde olduğunu gösteriyor. Neden ordunun yaşaması benim için önemli olmalı ki? Benim yaşamım hiç bir kurumun devam etmesinden daha önemli değil ama bu düşünce askeri eğitim tarafından yok edilmeye çalışılıyor ki askeriye işleyebilsin.

Filmde gördüğümüz diğer bir konu ise savaşın nasıl meşrulaştırıldığıdır. Devletler savaşlara katılmak için kendilerine meşruiyet zemini yaratırlar. Günümüz Türkiye'sinden örnek verirsek bugün terörü yok etmek ve doğuyu kurtarmak kılıfı altında doğudaki Kürtlere zulüm uygulanması. Ülkenin doğusuna barış getirmek adına kan dökmek en büyük çelişki. Aynı şekilde Amerika'nın 11 Eylül saldırısını bahane gösterip Irak'ı işgal etmesi de benzer ve güncel bir örnek olarak gösterilebilir. 11 Eylül saldırıları ile ilgili bir Irak'lının yorumu bu söylediklerimi daha iyi bir şekilde özetliyor.>>Video<< "You think we waste gooks for freedom? This is slaugther. My word is poontang." Bu replikle birlikte  savaşın ataerkil yapısını ve katliamın niteliğini aynı anda görüyoruz.


Filmin sonunda bu anlattığım mekanizmalar o kadar başarılı oluyor ki. Hippi ,savaş karşıtı rozet taşıyan ve cepheye zorla gönderilen asker bir askerin yüzüne bakarak onu öldürüyor. İnsanları uzaktan vurmakla yüzüne bakarak öldürmek aynı şeyler değildir. Bir insanın yüzüne bakarak öldürdüğünüzde onunla empati kurmaya başlıyorsunuz. Özellikle savaş karşıtı birini , Vietnamlı askerin kafasına acımadan sıkabilecek duruma getiriyorsa o eğitim gerçekten hedefine ulaşmıştır.

Her yazımda olduğu gibi eminim unuttuğum ,yazmadığım yerleri olmuş olabilir. Film incelemelerini yazarken kendi düşüncelerimi de katarak bir yandan yorumlamaya da çalışıyorum filmleri.
İleride filmleri teknik açıdan inceleme konusunda da daha başarılı olmak hedefim. Blogumu takip edenler için bir sonraki inceleyeceğim film yeni kaybettiğimiz İranlı yönetmen Abbas Kiarostami'den Taste of Cherry. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder