22 Haziran 2016 Çarşamba

Schindler's List Film İncelemesi

Şalom my friends. Bu yazımda Steven Speilberg'in 7 dalda Oscar almış , IMDb top 250 listesinde beşinci sırada bulunan ,oldukça başarılı bir filmi inceleyeceğim. Daha önce holokost yani Yahudi katliamı üzerine filmler izlemiştim. Bunlardan  Pianist, Life is Beautiful ve The Boy in the Striped Pajamas aklıma ilk gelenler. Hepsi güzel ve izlenmesi gereken filmler fakat Schindler's List çıtayı kesinlikle yukarı taşımış bana kalırsa. Schindler's List'i diğer filmlerden ayıran en temel nokta ise katliamı daha insancıl,daha bizden bir gözle anlatıyor. İnsanların beynindeki yozlaşmışlığı ve oluşan hissizliği göz önüne seriyor. Alman toplumunun çocuğundan askerine kadar beyninin nasıl yıkandığını ve insancıl duygulara nasıl yabancılaştığını gözümüze sokuyor. Filmi gerçekten çok beğendim ve geç de olsa sonunda izlediğim için mutluyum.


Filmin bize aktardıklarından çok öncelikle nasıl aktardığıyla ilgili gözlemlerimi anlatmak istiyorum. Filmin siyah beyaz çekilmesinin bana kalırsa iki sebebi var. İlki katliamın 1940larda yaşanıyor olmasından kaynaklanıyor. Siyah beyazlığın ikinci işlevi ise duyguyu yönetmek. Renkler insanların duygu durumlarını etkiler. Bazı durumlarda sırf kanın kırmızısı ya da çamurun kahverengisi bile bizim moralimizi düşürebilecek şeylerdir. Holokost zaten kendisi yeterince üzücü bir katilam olduğu için insanları saf bir duygusallık içinde boğmaya gerek yok bana kalırsa. Bunu Kubrick'in The Shining filmindeki gerilim ortamıyla da bağdaştırabiliriz. O filmde de korku ögeleri filmin akışı içinde yedirilmektedir. İnsanları ani beklenmedik hareketlerle korkutmak mümkün olduğu gibi kanlı cesetlerin olduğu sahnelerle üzmek de mümkündür. Fakat dediğim gibi önemli olan filmin akışı içinde etkileyebilmektir insanı. Renklerle ilgili önemli ayrıntılardan biri ise kırmızı paltolu kızdı. Holokosta maruz kalmış insanları sayı olarak değil de birey olarak baktığımız zaman hepsinin kendilerine ait hüzünlü hikayeleriyle karşılaşabiliriz. Kırmızı paltolu kızın o siyah beyaz karede bütün karmaşanın içinde yolunu kaybetmiş bir şekilde dolaşması inanılmaz yüreğimi burktu. Kısaca, renkler boş duygusallığı engellerken bize küçük bir kızın dramını da yaşatıyor filmde.Filmin soundtrackleri gerçekten güzelce seçilmiş. Kamplarda çalan "mutlu" melodiler bana kalırsa ironiyi gösteriyor. İnsanlığın çöküşünün bir kanıtı gibi denebilir. Kampta insanların sıraya girmesi , öldürülmesi bunlar çok "normal" geliyordu Nazi askerlerine. Filmin Theme müziği de gerçekten oldukça etkileyici bestelenmiş John Williams tarafından. 

Filmdeki ana tema bence insanın yozlaşmasıdır. Öncelikle filmdeki çocuk karakterlere bakalım. Hiç bir çocuk başka milleten başka bir çocuğa düşman olarak doğmaz. Bu çocukların kafasına belirli öğretiler dayatılmaya ve saflıkları kirletimeye başlanmadıkça insanlar birbirlenin dostlarıdır. Filmde iki türlü çocuk karakter görüyoruz. Bir tanesi yahudi düşmanı , yahudilere çamur atan ,kafa kesme işareti yapan beyni yıkanmış çocuklar. Öbür çocuklar ise savaştan hayatta kalmaya çalışan çocuklar. Kafası yıkanmış çocukları tablosu bana kalırsa tüyler ürperticidir. Filmde o sahneleri görünce onlara bu nefreti aşılayan insanlardan nefret etmemek mümkün değil. Soykırım mağduru çocuklardan kimisi yolunu kaybetmiştir ve kimisi daha savaşın ciddiyetini bile anlamamıştır. Her iki tablodaki çocukların hepsi mağdurdur en nihayetinde bir taraf soykırımdan , diğer taraf ise küçük yaşta beyinlerine sokulan iğrenç fikirlerden dolayı.

Yozlaşmanın diğer ayağı askerlerdir. Askerlik insanın kendine en çok yabancılaştığı mesleklerden biri olarak nitelendirilebilir. Askerlik kayıtsız şartsız hizmet etmeyi gerektirir. Sırf listede ismi yazdığı ve onlara emredildiği için bütün görevleri sorgusuz sualsiz yerine getirirler. İnsanları öldürmenin onlar için duygusal karşılığı yoktur. İyi bir asker olmak da duyguları ve benliğini sıfırlamakla gerçekleşebilecek bir durumdur. Eğer savaş alanında birini öldürürken veya emirleri yerine getirirken duygusal davranırsan başarısız olursun. Aynı şekilde eğer bu emirlere itiraz edersen veya farklı düşündüğünü belirtirsen birliğinden kovulursun. Fakat o insanların içindeki duyguların sadece köreltildiğini düşünüyorum. Her ne kadar Nazi rejiminin askeri olsalar da film sırasında Yahudi çocuklara tatlılık yapma ve şefkat gösterme gibi hareketlerden kurtaramıyorlar kendilerini. Bu kadar büyük bir katliama yardım eden insanların bu hareketleri yapıyor olmalarının bir anlamı olmasa da aslında insana dair duyguların onlarda dahi bulunduğunun bir göstergesidir bu jest ve mimikler. Nazi askerleriyle gezi parkına müdahale eden polisler arasında yukarıda bahsettiğim koşullar açısından aslında hiç de fark yoktur. Bu durumu da bir not olarak eklemek istedim.


Yozlaşmanın bana kalırsa son ayağı ,ki bu kaçınılmaz ve önlenemez bir durumdur, holokostun mağduru insanlardır. İnsanlar hayatlarını kurtarmak için öylesine isteklidir ki ,bir Alman iş adamına hayatları karşılığında para kazandırma ve emeklerinin sömürülmesine razıdırlar. Saklanma yerlerini paylaşmazlar. Onurlu ölüm bile ölümdür eninde sonunda ve onların istedikleri tek şey yaşamak. Yaşamadıkları halde yaptıkları her onurlu hareket onlar için anlamsızdır. Bu durum onların yozlaşmasına olanak sağlamıştır. Bu yozlaşma zor durumda kalan insanın bencil ve çıkarcı yüzünü bizlere gösteriyor.

İnsan hayatını önemsiz , komik bir noktaya çeken  ve film boyunca yakın çekim yapılan listeler de çok önemlidir bu filmde. Nitelikli işçi olup hayatınıza devam mı edeceksiniz bir kağıt parçası alın ve isminizi listeye yazdırın. Eğer isminizi doğru listeye yazdıramazsanız ölüm her an kapınızı çalabilir. Bu listelerin karışma olasılıkları da vardır. Listelerde bir çok insan yazar numara yazar fakat o daktilo izlerinin, mürekkebin arkasında yatan şeyler insan hayatıdır aslında. Bu durumu yine günümüzden bir örnekle açıklamak gerekirse şehit haberlerinde ölen şehitlerin sayısının verilmesi gösterilebilir. Ölen şehitler çoğumuz için birer sayıdan ibarettir ama aslında onlar sayı değil birer insandır. O listeler aslında Nazilerin yaptığı katliamın ne kadar insanlık dışı ve duygusuzca yapıldığının somut birer kanıtı niteliğindedir. İnsan hayatı bugün dahi çok ucuzdur. Eğer Avrupa'nın işine yaramayan bir mülteciyseniz ve savaştan kaçıyorsanız sizi kendi ülkelerinden kovmaya çalışırlar. İşlerine yarayabilecek nitelikte bir insan olsanız bile bu sefer de milliyetçilik duvarına çarparsınız. 


Yazdıklarımı özetlemek gerekirse yaşanan bu trajedik olay empatiyi ve insancıl duyguları yok etmiş ,insanların beyinlerini yozlaştırılmıştır. Böyle büyük katliamlar yaşanmasına rağmen insanlık tarihten hiç bir şekilde ders almamıştır. Devletler insanların canlarını gerçekten önemsiyormuş gibi yapar ama aynı Oskar Schindler gibi onlar da gelen parayı veya sağlayabilecek prestiji düşünürler. Oskar Schindler her ne kadar bir sürü insanın hayatını kurtarmış olsa da başlarda tek fikri insanları sömürmek ve para kazanmaktı. Bu görevden de başarıyla ayrıldı. Evet belki gerçekten Oskar Schindler teşekkür edilmesi gereken bir insan ama melek değildi. Filmin sonunda o da benimle aynı görüşte olduğunu belirtiyor zaten. Filmi izlemediyseniz izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder