Filmde altı tane müzik kullanılmış. Zaten filmi izlerken de müziklerin baskın olduğu bir yer hatırlamıyorum. Bu durum izleyicinin duyguyu doğrudan izlediği görüntüden almasını sağlıyor ve görüntüyle ahenk içinde kulağımıza geliyor. Film sırasında insanların yüzlerinin çokça yakın planda olduğunu da fark ettim. İnsanın yüzü yaşadığı duyguların birer aynası olduğu için bazen diyalogla verebileceğiniz duygudan fazlasını verebiliyorsunuz. Blue Is the Warmest Color incelememde de yakın çekimlern öneminden daha fazla bahsetmiştim. Diyaloglar oldukça yalın bir biçimde yazılmış ,bu sayede anlam ararken içinde boğulmuyoruz filmin. Bu durum bizim olayla ve ana karakter olan Watanabe ile empati kurmamızı kolaylaştırıyor.
Film özetle ölmeye yakınlaştığını fark eden Watanabe adlı bir memurun neden yaşadığını ve ölmeden önce iz bırakma çabasını anlatıyor. Watanabe eşinin vefatından sonra hayatının önemli bölümünü duygusal olarak yalnız geçirmiş bir memurdur. Çok sıkıcı işinde otuz yıldır çalışmakta ve yaşam amacını yegane oğlu için para biriktirmek olarak belirlemiştir. Watanabe o çok sıkıcı işinde aslında fıkrada da geçtiği gibi önemsiz bir halkadır. Bürokrasinin tüm elemanları gibi görevi insanların sorunlarıyla ilgilenmek yerine işine gitmek ve orada zaman geçirmektir. Bu tarz insanların hayatları kalıp gibidir ve eğer o kalıba uyan hareketler sergiliyorlarsa ,bu durum toplum tarafından tepki görmediği için kendi hayatlarını boşa harcadıklarını göremezler. Watanabe'nin gözlerindeki bağı açan şey ölüm korkusudur. Ölümsüzlüğün bulunmadığı koşullarda insanlar bir gün öleceklerinin farkındadır ama iş buna göre yaşamaya gelince bunu çok az kişi becerebilir. İnsanların çoğunun yaşamak için sebepleri vardır. Dindar insanlar bu hayatı geçilmesi gereken bir sınav olarak görürken, dindar olmayan insanların bazıları hayatta ulvi bir anlam bulamazlar. Fakat eninde sonunda ulvi bir anlam olmasa bile hayatta , müzik yapmak ,insanları mutlu etmek, bilim yapmak gibi kendilerince anlamlı olduklarını düşündükleri uğraşlar edinirler. Kısacası çoğu insanın yaşamak için belirli sebepleri vardır. Muhafazakar yani kalıplara uymakla görevli insanların amaçları zaten önceden belirlenmiş olduğu için sorgulama mekanizması geliştirmekte zorlanırlar. Watanabe hayatını öleceğini öğrenene kadar boş bir şekilde yaşadığının farkına varıyor. Eğer ölümünün ona çok yaklaştığı gerçeği ,hayatında neler yaptığını sorgulama ve geç de olsa düzeltme şansı sunuyor.
Watanabe meyhanede tanıştığı yabancıya teslim ediyor kendini. Filmde de geçtiği gibi yaşamın güzelliğini ölümle yüzleştikten sonra anlamaya başlıyor. Filmin ortalarına doğru çılgınca Japonya'da gece hayatını tatmaya çalışsa da yapması gereken asıl şey o değil. Aynı şekilde iş yerinden tanıdığı kadının hayat enerjisinden etkilenip mutlu olmak için onunla zaman geçiriyor. Fakat artık her şey için çok geç. Ne güneşin batışını seyretmeye ne de alemlerde zaman geçirmeye vakti var. Ölmesine bu kadar az kalmış bir adam gerçekten insanları mutlu edecek bir girişimde bulunup insanları mutlu etme çabasına giriyor. Bütün bürokrasiyle , para babalarıyla savaşa giriyor çünkü korkusuz biri haline gelmiştir. Peki neden bunları daha önce yapmadı? Bu soru ona yöneltildiğinde çocuğunu bahane ediyor. Başarısızlıklarımızın ve yanlış kararlarımızın sorumluluklarını üstlenmeyi de bilmeliyiz. Bu noktada başkalarını suçlamak , şansı suçlamak ,kötü kaderinizi kaçmak sizi rahatlatabilir ama önemli olan dürüst olup sorumluluğu omuzlarımızda taşımaktır. İnsan istedikten sonra çok kolay bahane uydurup kendini tatmin edebilir. Bunu yapmak at gözlüğü takmaktan farksız bir durumdur ve sakıncalıdır. İnsanın kendi hatalarını düzeltmesini engeller. Filmde memur kadın adamın at gözlüklerini çıkarmasında yardımcı oluyor ve Watanabe insanları mutlu edecek bu parkın yapılması için elinden geleni yapıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder