16 Haziran 2016 Perşembe

Scenes from a Marriage Film İncelemesi

Merhaba beni ve sanatı bir nebze olsun seven insanlar :). Kısa bir aranın sonunda yeni incelememle yeniden karşınızdayım. Özellikle yaz tatilimin başlamasıyla birlikte yazacağım incelemelerin sıklığını arttırmaya çalışıcam. Eğer "Berkay şu filmi de izlesene" dediğiniz filmler hakkında da inceleme yazmayı düşünebilirim. Bu yazımda inceleyeceğim film yine bir Ingmar Bergman filmi. Bu film öncelikle bir televizyon dizisi olarak çekiliyor. Sonra sanırım beğenildiği için ayrı bir film düzenlemesi de yapılıyor. Bu filmi seçmemin nedeni bir çok ünlü yönetmenin en beğendiği filmlerin arasında olması öncelikle. İkincisi de filmin Bergman'a ait olması. Çok popüler filmleri incelemediğimin farkındayım. İncelemelerimin arasına daha popüler olan filmleri eklemeye çalışacağım ilerleyen zamanlarda.

Film tamamen diyaloglar üzerinden yürüyor. Filmin neredeyse tamamı kapalı mekanlarda geçiyor. Fazla karakter yok. Hız olarak da ağır bir film olarak değerlendirilebilir. Filmi izlerken kitap okuyormuş gibi hissettim kendimi. Sürekli geri sarıp bazı söylenen cümlelere ,kelimelere tekrardan baktım. Film boyunca kamera çok sabit görüntüler veriyor ve zaten hep uzun süren diyalogları çekiyor. Fakat konu kadın erkek ilişkileri olduğu için mi nedendir bilmiyorum, filmi izlemek zor gelmedi benim açımdan. Filmde müzik hiç kullanılmıyor. Böyle bir filmde müzik kullanılmamasının sebebi müziğin yaşattığı duyguların diyalogların verdiği alt metinleri gölgede bırakabilecek olması olabilir bence. Yine bir diyalog filmi olan Kış Uykusu'nda da sadece bir tane müzik kullanıldığını görebiliyoruz. 

Bence bu filmi izlediyseniz veya izleyecekseniz The Lobster'ı da izlemenizi öneririm. İki filmin tartıştırdığı bazı konular ortak ve bazı konular ayrı olduğu için birbirlerini tamamlıyorlar gibi düşünülebilir. En azından ilişkilere baktığımız perspektifi daha genişleteceğini düşünüyorum. Film öncelikle mükemmel evlilik portresinin yansıması niteliğinde bir röportaj ile başlıyor. Evliliklerinin ne kadar güvenli ,düzenli ve sadakat içeren bir şekilde yaşandığına vurgu yapılıyor. Sormamız gereken soru şu: İdeal evliliği (eğer böyle bir şey varsa) ideal  yapan nitelikler nelerdir? Röportaj sırasında belirtilen bu nitelikler evliliği toplumun gözünde daha iyi yapan niteliklerdir aslında. Zaten insanların evlenmelerinin belirli sebepleri vardır. Kimisi günahkar olmadan seks yapmanın peşinde, kimisi maddi durumunun yetersizliğinden dolayı paçayı kurtarma derdinde, kimisi ise ailesini ve toplumu mutlu etmenin derdindedir. Bizim filmimizde bahsedilen evlilik türü sonuncu belirttiğim evlilik türüdür. Anneler ve babalar bir gün bizim evlilik yaşımıza geldiğimizi bizden önce fark ederler hatta bize talip bile bulmaya hazırdırlar. Bazı insanlar da bu toplum hegomonyasını benimsemiş bir şekilde yaşamaktadırlar. Hayattaki en büyük hedefleri para kazanmak,askere gittikten sonra evlenmek ve çocuk sahibi olmak olan insanlardan bahsediyorum. Aynı insanalar sonra kendi çocuklarına da aynı baskıları ve dayatmaları yapmaya devam ediyorlar. İnsanlar buradan evliliğin insanın hayatına düzeni , güveni getireceğini ve buradan bir mutluluk doğacağına inanıyorlar. İşte tam da bu yüzden filmdeki gibi insanlar hayatlarına mutluluk getireceklerine dair olan dogmatik inançlarına sarılıp evlilik kararı alıyorlar. Hatta bu insanların kendi mesleklerini seçmeye bile hakları yok. ÖSYM tercih formu zaten çocukları için doldurulmuştur bile. 


Bu insanların yaşadıkları problem burada bitmiyor aslında. Hayat uzun bir yolculuk olduğu için insan geçmişte üzerine düşünmediği , yaşamadığı şeyleri düşünmek için fazlasıyla zaman bulabiliyor ve bunun üzerinden pişmanlık ,üzüntü gibi sonuçlara varabiliyorlar. Toplum baskısıyla şekillenmiş bu insanların problemi bu noktada büyümeye başlıyor. Sürekli suyun içinde yaşadığı için suyu fark etmeyen balık misali ,bu normların onlara dayatıldığını ve mutsuz olduğunu göremiyorlar. Görebildikleri ve artık bu durumdan kaçmak istedikleri zaman yani suyun üstüne çıkma istedikleri zaman güçlü karakterleri olmadıkları için suyun dışına çıktıklarında nefes almakta zorlanıyorlar. Tüm bu normların , kuralların üzerine inşa edilen hayatları onlar için kaçılması imkansız bir hal almıştır. Hayatlarının yönünü değiştirmek istedikleri zaman bunu beceremezler. Tabii bu durumu normal bir ilişki veya mutlu bir evlilik için de düşünebiliriz aynı zamanda. O insanla hayatının çok büyük bir bölümünü geçirdiğin için o kişiye bağlanmaya başlıyorsun. Bu noktada bu iki insan mutsuz olsalar dahi alışkanlıklar ve yaşanmışlıklar bu insanların ilişkiyi bitirme kararını almasını zorlaştırıyor. Bu bitirme aşamasındaki en büyük problem en temelinde evliliğin bir kalıcılık yemini olmasıdır. Biriyle normal bir ilişki sürdürürken de tabii ki o ilişkinin elbet biteceğini aklınızın bir ucunda bilirsiniz ama evlilik kurumu böyle değildir. İnsanlar birbirleriyle sonsuza kadar yaşamak için mühürlenmeye çalışılır. Bence duyguların çok kolay değişebildiği, insanların birbirlerini iki günde unutabildiği bir dünyada evlilik gibi çok büyük sorumlulukların altına girmenin hiç bir anlamı yoktur. İnsanlar birbirlerini çok seviyorlarsa zaten evlenmeden de birlikte yaşayabilirler. Burada evliliğin verdiği tek artık topluma karşı da "düzgün" bir ilişki yaşamak.


Marianne toplum tarafından baskılanmış yönlendirilmiş ve içi boşaltılmış biri haline gelmiştir. Kendisini işi ve kocası üzerinden tanımlayan biridir. Filmdeki diğer bir kadın olan Katarina'da kendisini kocası üzerinden tanımlar. Kocasının makalelerini onun yazdığını fakat Peter'in isminin geçtiğinden bahsederler. Bu noktada evlilik içinde kadının kimliksizleştiği ve benliğini kaybetmeye başlattığı söylenebilir. Benliğini bu kadar kocası üzerinden tanımlayan bir kadın aldatılmasına rağmen hayatına dönmekte çok zorlanır filmdeki gibi. Marianne , Johan evden gittikten sonra onun çalışma odasını kendine özel bir oda haline getirir. Bu onun kendine özel bir şeyler yaratma çabasına dair bir metafor olarak değerlendirilebilir. Marianne filmin sonuna kadar başka bir adamla evlenir fakat yine de eski alışkanlığı olan Johan'dan kopamaz. Onunla buluşmak onu daha mutlu yapmasa bile ona bir şekilde ilgi gösterecek ve değer verecek olması bir sürelik sakinleştirecektir. Son bölümde gördüğü rüyada Marianne insanlardan onun elini tutmasını ,yani onu yönlendirmesini, ister fakat elleri yoktur. Bu korkunç rüya aslında onun hayatının özetidir. İlk eşinden ayrıldıktan sonra Johan'ın onun elinden tuttuğunu ve bundan dolayı hayatının daha düzenli ve güvenli bir hal aldığını düşünüp rahatlamıştır. Fakat gerçek Marianne'nin rüyasında gördüğü gibidir ve kimse ona yardım edemez. Marianne eğer zamanında kendi benliğini herkesten bağımsız ve güçlü bir şekilde oluşturmuş olasaydı bu evlilik macerası onda sadece duygusal hasar bırakacaktı. Kendisi de tüm bu durumu özetlemek için " Bizim hatamız,bu aile çemberini kırıp uzkalara kendimizce yaşamaya değer bir şey oluşturamamamızdı." der.


Çok güçlü ve kendinden emin gözüken Johan'ın da aslında en temelinde Marianne'den bir farkı yoktur. Her ne kadar Paula ile bir ilişki yaşayıp geçmiş hayatından kurtulabileceğini düşünmüş olsa da o da düzenin ve güvenin bağımlısı haline gelmiştir.  Filmde Johan'ın sürekli olarak sandviç ve bira tüketmesi bu rutinin tekrarın göstergesidir. Boşanma evraklarını imzalamamak için saçma bahaneler öne sürer aynı Peter gibi. İnsanlar birbirlerini severek evlenebilirler fakat bu sevginin yok olması mümkündür ve evlilik bir alışkanlık halini alır. Belki de Johan'ın dediği gibi 5 yılda bir yenilenen kontrat halinde olsaydı evlilik daha fazla kişi insan mutlu olacaktı. Olmaması da çok yüksek bir ihtimal çünkü Marianne filmin sonuna hiç sevilmediğini ve sevmediğini düşündüğünü söyler. Birbirlerini sevmeyen insanlar alışkanlıkları uğruna bu kontratı imzalayıp duracaklardır.

Biraz düzensiz ve karışık bir inceleme olduğunun farkındayım ama filmde inceleyecek hakkında konuşacak çok fazla malzeme var ve hepsi birbiriyle bağlantılı olduğundan dolayı bu durum ortaya çıktı. Film diyaloglardan oluştuğu için gerçekten kitap niteliğinde ve tekrar tekrar izlenilmesi gerekiyor diyalogları özümsemek için. Ben elimden geldiğimce size anladıklarımı geçirmeye çalıştım umarım beğenirsiniz. Sonraki incelemelerimde görüşmek üzere :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder