Sitop'un şiirsel sinema etkinliği aracılığıyla izlediğim Türkçesi Rastgele Balthazar olan Robert Bresson filmi gerçekten benim şu ana kadar izlediğim filmlerin çoğundan farklı bir yerdeydi ve bu yüzden hakkında bir şeyler yazmak istedim. Etkinlik sırasında öğrendiklerimden ve okumalarımdan Bresson'un sinemaya bakışının birçok yönetmenden çok farklı olduğunu anladım. Özetlemek gerekirse Bresson'a göre sinema ve sinematografi diye iki alan var. Sinema para kaygısı güdülen ve tiyatronun tekniklerinin ağır bastığı (aktörün izleyiciye doğrudan bir şeyler hissetirmeye çalışması gibi) bir alanken, sinematografi kar amacı gütmeyen ve sinemanın tiyatrodan farklı bir sanat olduğunu insanlara gösteren,hissettiren bir alandır. Bresson'a göre oyuncular birer modeldir ve modeller mümkün olduğunca duygudan uzak bir şekilde yer almalıdır filmde. Bunun nedeni eğer oyuncular oynamaya başlarlarsa filme kendi gerçekliklerini yerleştirmiş ve izleyiciye de bunu anlatmış oluyorlar, fakat Bresson'a göre bunu biz çıkarmalıyız ve oyunculuklar bizi etkilememeli. Bu nedenle filmlerinde bildiğim kadarıyla profesyonel oyuncu pek kullanmamış. Bu bilgiler ışığında Nuri Bilge Ceylan'ın Bresson'ndan inanılmaz bir şekilde etkilendiğini düşünüyorum. Kış Uykusu'nu izlediyseniz bilirsiniz , karakterler hep muallakta bir yerdedir ve izleyiciyi ekstra bir yönlendirme içine sokmazlar. Nuri Bilge Ceylan'ın etkilenmesini düşünmemdeki başka bir sebep ise Kış Uykusu'nda kullandığı müzikle bu filmdeki müziğin aynı oluyor olması. (Schubert's Piano Sonata No 20 in A Major )Şunu söylemeliyim ki bu filmi izlemek benim sinema hakkındaki ufkumu gerçekten genişletti. Yer yer sıkıcı ve sürekli takip etmekte zorlandığım bir film olsa dahi filmin sonuna geldiğimde gerçekten beni etkileyen bir film oldu Au Hasard Balthazar.
Gelelim filmin biraz daha spesifik incelemesine. Filmin başrolünde adı Balthazar olan bir eşek var. Filmi izlemediyseniz bu dediğime şaşırabilirsiniz ama evet gerçekten öyle. Balthazar'ı doğumundan ölümüne kadar izleme şansı buluyoruz. Filmde geçen olayların hepsi bir şekilde Balthazar'a bağlanıyor. Bu noktada aslında bana göre Balthazar insanların içindeki kötülüğün ve iyiliğin gösterilmesinde bir araç olarak kullanılıyor. Balthazar daha küçük bir sıpayken sevgi görüyor ve ona iyi bakılıyor , fakat büyümeye başladığından itibaren ağır işlerde çalıştırılıyor ve kötü davranılmaya başlıyorlar. Bu kötülüklerin bir kısmı onu sevdiğini iddia eden kişiler tarafından isteyerek veya istemeyerek yapılırken , bazıları da gerçekten kötü olan karakterlerden geliyor. Aslında Balthazar'ı bir noktada Dogville'deki Grace karakteriyle benzetmemiz mümkün. İki karakter de insanların içindeki kötülüğü dışarı vurmasında ve bize göstermesinde bir araç görevi görüyor. İnsanlar Balthazar'ı sadece işine yaradığı zaman seviyorlar, eğer onların belirlediği görevleri tamamlamazsa (kendini sevdirmek, samanları ,yükleri taşımak ) sopa yiyor. Bu aynı zamanda insanların bencilliğine yapılan bir vurgu olarak da görülebilir. Bu kötülük ve bencillik aslında film boyunca Marie'nin de maruz kaldığı şeylerdir. Marie'nin Balthazar'ı bu kadar sevmesinin altında kendiyle ilişkilendiriyor olması yatıyor olabilir.
Filmin final sahnesi mükemmel tasarlanmış gerçekten. Balthazar koyunların ve kuzuların "şefkati ve sevgisi" arasında huzurlu bir şekilde ölürken buluyor. Şefkati ve sevgiyi nasıl anladın diye sorarsanız ,buna cevabın sinemanın gücü ve benim hayal gücümün bir ortaklığı diyebilirim. Zaten başarılı filmleri başarılı yapan üzerine düşünülebilir ve tartışılabilir filmler olmasıdır bana kalırsa. Filmde bence verilmek istenen tek bir mesaj yok. Bresson bizlere sadece Balthazar ve Marie'nin başından geçenleri hissettirmek istemiş. Bunun üstüne nasıl yorum yapacağımız ve hissedeceğimiz tamamen bizim elimizde. Eğer filmi izlemediyseniz gerçekten izlemenizi ve bu değişik "sinematografik" deneyimi tatmanızı öneriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder