3 Kasım 2016 Perşembe

Funny Games (1997) Film İncelemesi

Hayattaki tesadüflerin toplamının bir sonucu olarak şu an bu yazıyı okuyan herkese merhaba. Hayatta bana kalırsa tesadüfler ve bu tesadüfleri yaratma gücüne sahip olan ani kararların yeri yadsınamayacak derece büyük. Tesadüflerin gücüne örnek olarak kazara icat edilen buluşları örnek gösterebiliriz. Bu yazının tesadüfle ilgisi de benim Haneke'yi ve Funny Games filmini keşfetmem tamamen tesadüflere dayanıyor. Aslında daha önce Haneke'nin Amour filmine dair bir yazı yazmış olsam da Haneke'yi keşfetmekle yakından uzaktan bir ilişkim olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Filmi izledikten sonra kütüphaneye Bergman'ın Büyülü Fener kitabını almaya gitmem,yerinde bulamayıp Haneke'nin kitabını almam da tamamen raslantısal olarak gelişti. Tabii ki bu kadar tesadüf üst üste gelirse bu yazıyı yazmak ise kaçınılmaz oldu. Ailenin başına gelen tesadüfler ise bu filmin konusunu oluşturuyor.


Funny Games oldukça özgün bir film. Şiddet,korku gibi temalar üzerinden yürüyen bu film Haneke'nin sinemaya ve sanata bakış açısını oldukça güzel yansıtıyor. Filmi kısaca rahatsız edici olarak tanımlarsam filmi izleyen başkalarının bana itiraz edeceğini düşünmüyorum. Funny Games belki de şu ana kadar izlediğim en başarılı gerilim filmlerinden bir tanesi. Haneke'ye göre (bu film özelinde) filmdeki gerilim 2-3 sahne düşüyorsa onun için filmi başarısızdır. Gerçekten de Funny Games gerilimin azalmadığı ve rahatlamanın izleyiciye son seçenek olarak bile sunulmadığı bir film. Haneke izleyicilerin şiddetten veya filmlerinde işlediği diğer konulardan çıkış yolu bulmuş bir biçimde koltuklarından kalkıp evlerine rahatça gitmelerini istemiyor.Filmin başında kendini mutlu olduğuna inandırmış "ideal" diyebileceğimiz bir aile görüyoruz. Bu aile klasik müzik parçaları üzerinden oyunlar oynayarak kendilerini "ideal aile" konumuna getirmişlerdir. Fakat bu yalancı tablo gerek Haneke'nin yorumlarından gerekse filmi izlerken anlaşılıyor. Bu yalancı tablo çığlıklarla dolu ve bence inanılmaz rahatsız edici soundtrackle bozuluyor ve böylelikle filmin içine girmeye başlıyoruz. Filmde şiddetle yüzleşiyoruz ve başka bir şey yapmak elimizden gelmiyor. Şiddetle yüzleşirken bir yandan onun parçası da oluyoruz kötü karakterler sayesinde. Filmde kötü karakter diyebileceğimiz iki genç delikanlı sinemada dördüncü duvarı yıkıp bizimle konuşmaya ve iletişime geçmeye başlıyorlar. O iki delikanlı aynı zamanda bizimle dalga geçip Haneke'nin ağzından konuşuyorlar resmen. 


Haneke film boyunca bizimle dalga geçiyor. Günlük hayatta insanın sorunlarla yüzleşmesi zor olandır. Gerçek hayatta insanlar sorumluluklarından kaçabilirler ve karşılaştıkları problemleri görmezden gelip rahatlayabilirler. Fakat Haneke Funny Games filminde şiddeti öyle kaçınılmaz olarak yansıtmış ki bize rahatlama seçeneği sunmuyor bile. Bunun yerine Haneke film boyunca bize ümitler veriyor ama yönetmen koltuğunda oturduğunu da bize hissettiriyor diğer yandan. Kötü biraderlerden birinin öldüğü sahneyi uzaktan kumandayla geri sardığında aslında bize kaçamayacağımızı söylemiş oluyor. Bize ailenin tarafında olduğumuzu söylüyor ve evet kesinlikle öyleyiz. Bu anlarda Haneke izlediğimiz şeyin bir film olduğunu da vurgulamış oluyor. Bir anlığına bizi girdiğimiz dünyadan çıkarmaya ve olayın gerçekçiliğinde çatlaklar yaratmaya başlıyor. Her şeye rağmen film içinde yarattığı küçük yalan umutlardan kurtulamıyoruz. Kadın'ın kaçıp polise ulaşabileceği umudunu, evin reisinin kötü adamları bir şekilde alt edeceği umudunu sürekli taşıyoruz içimizde ama ne zaman bizi umutlandıracak bir eylem olsa Haneke hemen duruma el koyup filmi istediği gibi devam ettiriyor. Bozulan telefon çalışır gibi oluyor ,çocuk evden kaçıyor fakat yakalanıyor ve bunlar gibi bir çok örnek var filmde. Gerilimden kaçıp rahatlamanın mümkün olduğu bir çok film var. Buna örnek olarak Kubrick'in meşhur Shining filmini örnek verebiliriz. Filmin sonunda ailenin delirmiş reisi ölüyor ve "hak yerini buluyor",dolayısıyla izleyici istediği rahatlamaya ve doyuma ulaşmış oluyor. Funny Games'i izleyen biri bu rahatlamaya oldukça yabancılaşıyor ve film bittikten sonra bu etkiden çıkması hiç de kolay olmuyor. Bu da filmin bana göre başarılı olduğunun göstergesi. 


Bu filmi benzerlerinden ayıran diğer bir özelliği ise şiddeti güzelleme yapmadan gösteriyor olmasıdır ki bu durum Haneke'nin filmlerindeki özel dokunuşlardan biridir. Ona göre gerçek hayatta ölümler nasılsa filminde de öyle olmalıdır. Ağır çekimde gelen kurşunlar ,delik deşik olmuş bedenler ve abartılmış ölümler yok onun filmlerinde. Bunu nedeni aslında gerçek hayattaki ölümlerin de ihtişam yoksunu olmasıdır. Filmde çiftin çocukları ölüyor ve babası çocuğunun üstünü kapatmakla yetiniyor. Bunun nedenlerinden beri ölüm üzerinden dram yaratmak istenmemesi, diğeri ise o anda tehlikenin hala geçmemiş olması ve yaşayan iki yetişkinin bulunuyor olması. Bu durum yine filmin rayından çıkmasını engelliyor. Cache filmindeki boğaz kesme sahnesinin ne kadar abartıdan uzak sade bir ölüm olduğunu da görebiliriz. Filmin ölenle ölmeyip akışına devam ettiğini söyleyebiliriz.

Film kısaca bir ailenin üzerinden geçen felaket durumu bize yansıtıyor. Haneke bunu anlatırken okuyucuya o insanların hayatından bir kesit gösteriyor. Filmde mesaj verme çabası yok ama Haneke'nin tek istediği şey bizi sinirlendirmek ve şiddetin saf haliyle yüzleştirmek. Haneke'nin bu istediklerini başardığını söylemek oldukça mümkün. Eğer farklı bir film izlemek istiyorsanız ve biraz sinirlenmek sizin için problem değilse Funny Games sizi tatmin edebilecek bir film. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder