Son zamanlarda çevremdeki ve sosyal medyadaki film takip eden insanların Mon Roi ( Prensim) filmine olan ilgisine kayıtsız kalmayıp vizyona girdikten sonra arkadaşımla izlemeye gittim. Filmi genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. Özellikle de Tony rolündeki Emmanuelle Bercot'un oyunculuğunun gerçekten üst düzeyde olduğunu görüyoruz. Zaten bu yüzden de 2015 yılı Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alıyor. Filmin yönetmenin Maiwenn yani bir kadın olduğunu da belirtmek önemli.
Filmi başarılı yapan yanlardan söz etmek istiyorum öncelikle. Filmin müziklerini özellikle de jenerikteki müziği oldukça sevdim. Film sırasında kullanılan müzikler de oldukça başarılıydı. Daha önce belirttiğim gibi Emmanuelle Bercot'un oyunculuğu gerçekten beni izlerken inanılmaz bir şekilde etkiledi. Hatta filmi büyük oranda taşıdığını da söyleyebiliriz bence. Antidepresan ilaç kullanıp sağlıklı bir psikolojiye sahip olmadığı anlardan, aşkın doruklarında olup mutlu olduğu zamanlara kadar çeşit çeşit yüzünü görüyoruz Tony'nin. Bunun dışında filmin akışı özellikle ilk bölümde inanılmaz dalgalı bir şekilde ilerliyor diyebiliriz. Tony'nin Georgio ile tanışmasından ilişkilerindeki ilk güçlü ve evlilik sonrası edilen kavgalara kadar olan süreye kadar aslında geçmişten kesitlerin oldukça komik ve sempatik bir ilişkiyi yansıttığını görüyoruz. Belki de hayatta içinde bulunmayı hep beklediğimiz o çılgın aşk bize gösteriliyor ve onu hemen benimsiyoruz. Filmin rehabilitasyon merkezinde geçen sekansı da bu mutlu anların arasına çok güzel bir şekilde yerleştirilmiş özellikle filmin ilk bölümünde. Biraz gülerken biraz da ağlar gibiydik film sırasında , bir nevi duygu karmaşasına girdiğimi söylemem gerek. Fakat bu bence olumlu bir durum çünkü bize hissettirilmek istenen iki farklı duygu da gerçekten tatmin edici yoğunlukta.
Filmi başarısız yapan özelliklerin başında ikinci bölümün birinci bölüme uyum sağlayamaması ve filmin temposunun yavaşlaması geliyor. Birinci bölümde o girdiğimiz duygusal karmaşadan eser yok. İlişki sekansı ve rehabilitasyon sekansı birbirine paralel bir şekilde ilerlemeye başlıyor. Bu durum da ilk bölümdeki büyünün bozulmasına sebep oluyor diye düşünüyorum. Okuduğuma göre süresi bakımından da bir sürü eleştiri almış film. Bence 15-20 dakika daha az olsa ,bazı sahneler kesilse film anlatmak istedikleri bakımından çok eksilmez ama bence çok büyük bir problem değil. Bunun dışında bence müzik ilişkinin dramatik anlarında filmdeki duygusallığa bazı anlarda gereğinden fazla yardım ediyor diye düşünüyorum. Bunların dışında filmdeki anlatılan aşk hikayesi gerçekçi bir aşk olmak yerine fantezi dünyamızı doyuran bir aşk aslında. Ayrıldıkları gün aynı yatakta sevişen iki insan veya birinden hemen çocuk yapmak isteyecek ,sonra onunla ilgilenmeyecek kadar sorumluluk yoksunu insanlar gerçek hayatta var mı acaba? Aynı şekilde Tony'nin saflığı da sorgulanabilir bu durumda. Son bir negatif özellik olarak filmin sonunu söyleyebilirim. Anlıyorum ki filmin sonu açık bir şekilde bırakılmak istenmiş. Bana kalırsa eğer bir filmin sonunu açık bir şekilde bitirmek istiyorsa yönetmen, izleyicileri en azından ne üzerine düşünecekleri hakkında küçük yönlendirmelerde bulunur. Zaten bütün film boyunca rehabilitasyon sürecinin bitmesini , dizin iyileşmesini ve dolayısıyla ruhsal iyileşmeyi takip eden değişimi görmeyi bekliyoruz. Tüm bu sürecin sonunda anladığımız tek şeyi yani Tony'nin Georgio'ya olan özlemini zaten filimin başında çok açık bir şekilde kendini sakatlamasından da anlayabiliyoruz bence. Ben şahsen filmin daha iyi bir sonu hak ettiğini düşünüyorum.
Filmin en temelde bizlere sorduğu bir soru var :İnsanların romantik ilişkilerden beklentileri nelerdir? Dalgalı inişleri ve çıkışları bol olan bir ilişkiyi mi yoksa ön görülebilir ve mantığın ağır bastığı bir ilişkiyi mi tercih ederiz? Georgio dalgalı ilişkinin aslında yaşamak denen şey olduğunu belirtiyor. Hangisinin ilişki biçiminin bizim için daha olumlu olacağını bir kenara koyarsak aslında bir çoğumuz gerçekten fantezi dünyamızı doyuran dalgalı ilişkileri tercih ederiz. Çok sevdiğimiz sorumsuz adamı değiştirebileceğimize inanmak isteriz. Aşk bu noktada uyuşturucu görevi görmeye başlıyor. Aşkınıza karşılık alıp çok mutlu anlar yaşamaya başladıktan sonra ilişkinin size zamanla zarar verip vermediğini değerlendiremez bir pozisyona geliyorsunuz. Bunun en temel nedeni insanların gerçekten çok sevdiği ve sevildiği zamanlarda hissettiği duyguyu tekrar hissetmek istemeleri. Bu tarz derin duygular aslında bir noktada bizleri hayatımızın monotonluğundan kurtarıp alıyor ve yaşama bağlıyor. Tony hayatının monotonluğunun onu boğması ve geçmişe duyduğu özlemin onda yarattığı duygu patlaması sonucu hiç düşünmeden dizini sakatlayabiliyor. Psikologu ona dizinin iyileşmesiyle aynı zamanda ruhsal iyileşme yaşayacağını da söylüyor. Fakat ruhsal iyileşme denen şey aslında mümkün mü böyle bir durumda merak ediyorum. Filmin sonunu bir önceki paragrafta yermiş olmama rağmen aslında bize sorgulatmak istediği şey bu durum olabilir. Tony çektiği tüm o acılara rağmen filmin sonunda gram değişiklik yaşamadan Georgio'nun karşısına onu seven ve özleyen biri olarak çıkıyor. Bu durumda belki de böyle bir iyileşme durumunun bulunmadığı sonucuna varabiliriz. Zaten konu ilişkiler ve aşk olunca kesin ve kapsayıcı doğrulardan söz edemeyiz aslında. Herkes kendi hayat görüşü ve yaşadıkları üzerinden bir sonuca varır ve kararlarını buna göre verir. Tony'nin hislerini takip eden ve onlara yaşamayı seçen kişi olduğu aşikardır.
Film şu sıralar vizyondayken gidebilirsiniz. Şahsen bilgisayardan başımı kaldırıp gerçekten bir sinema salonunda film izlemeye gitmek benim için güzel oldu , sizlere de tavsiye ederim. Ben de Tony gibi fakat izleyici koltuğumdan filmin daha aksiyonlu ilk bölümünü ikinci bölümüne tercih ediyorum. Keşke ilk bölümde hissedebildiğim olumlu duyguları film boyunca hissedebilmek isterdim. Fakat belki de gerçekler hayatın kendisinin filmin ilk bölümü kadar dalgalı olamayacağıdır ve bizlerin ikinci yarının monotonluğuyla yetinmeyi , mutlu olmayı da öğrenmemiz gerektiğidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder